İsveç'in Kovid-19'la sıra dışı mücadelesi
Birçok ülkede ilk Kovid-19 vakası görüldükten sonra yasaklar, önlemler ve kısıtlamalar tek tek hayata geçirilirken, İsveç, sürü bağışıklığı yöntemini takip ederek salgından kurtulmayı hedeflemekte.
Çin’in Hubey eyaletinin Vuhan kentinde başlayan ve hızla dünya geneline yayılan yeni tip koronavirus (Kovid-19) salgını, sıçradığı her ülkede başlıca gündem maddesi haline gelirken hükümetler için de önemli bir sınav olarak görülüyor. Ülkeler farklı mücadele yöntemleri benimseyerek salgına dönüşen bu hastalıktan kurtulmaya çalışıyor. Kimi ülkeler teması azaltacak sıkı tedbirler uygulayarak sosyal hayatı durma noktasına getirmeyi bir çözüm olarak görürken, bazı ülkelerse görece daha esnek stratejilerle salgının etkisini kırmayı hedefliyorlar.
Bunların yanında 'sürü bağışıklığı' kazandırma yolunu benimseyerek salgının kontrollü bir şekilde yayılmasını amaçlayan ülkeler de bulunuyor. Sürü bağışıklığı modeline göre toplumun büyük bir çoğunluğuna bulaşan Kovid-19, insanların hastalığa karşı bağışıklık kazanmasını sağlayacak ve böylelikle salgın kademeli olarak atlatılacak. Bilindiği üzere İngiltere Mart ayının ortalarına kadar bu stratejiyi benimsemiş fakat bilim çevrelerinin, bu yöndemin yol açacağı ağır bedele dair uyarıları neticesinde Boris Johnson hükümeti mücadele yöntemini değiştirerek sıkı önlemler ve kısıtlamalar uygulamaya başlamıştı. Fakat İsveç ve Hollanda hâlâ sürü bağışıklığı yöntemini takip ederek salgından kurtulmayı hedeflemekte.
İsveç’in uygulamış olduğu sürü bağışıklığı stratejisi özellikle son günlerde çokça tartışılmaya başlandı. Başkent Stockholm’de vaka sayılarının epey yüksek bir seviyeye gelmesi, hükümete ve Halk Sağlığı Kurumuna (Folkhälsomyndighet) yönelik birtakım eleştirilerin daha yüksek sesle dile getirilmesine sebep oluyor. Danimarka, Finlandiya ve Norveç gibi diğer İskandinav ülkeleriyle karşılaştırıldığında İsveç’te can kaybının yüksek olması bu stratejinin devamı konusunda tartışmalara yol açtı. Salgının henüz başındayken önlemlerini alan Danimarka ve Norveç’te sınırlar kapatılmış, eğitimlere ara verilmiş, kafe, restoran ve alışveriş merkezleri kapatılmış, toplu etkinliklere sınırlamalar getirilmişti. Finlandiya’da da benzer kısıtlamalar hayata geçirilmiş ve Helsinki’de karantina uygulanmıştı. Başarılı olan bu tedbirlerin ardından, Danimarka önlemleri kademeli şekilde kaldırmayı planlarken, Norveç salgının kontrol altına alındığını duyurmuştu. İsveç ise İskandinav ülkeleri arasında en başarısız performansı gösteriyor. Ülkede ilk Kovid-19 vakası 31 Mart 2020 tarihinde Jönköping şehrinde Vuhan’dan dönüş yapan bir kadında görüldü. 28 Nisan itibarıyla ülkede 18 bin 926 Kovid-19 vakası görülürken can kaybı sayısı da 2 bin 274'e yükseldi. Vaka sayısının yarıya yakını ise başkent Stockholm’de tespit edildi. 28 Nisan itibarıyla diğer İskandinav ülkelerinde ölüm sayıları, Danimarka’da 427, Norveç’te 205 ve Finlandiya’da ise 193 olarak açıklandı.
İsveç’te Kovid-19’la mücadele Halk Sağlığı Kurumu üzerinden yürütülüyor. 15 bilim insanından oluşan bir kurul haftada iki defa hükümete alınabilecek yeni kararlarla ilgili tavsiyelerde bulunuyor. İsveç Hükümeti, Halk Sağlığı Kurumu’nun verdiği tavsiye kararlarını uygulayarak salgın sürecini yönetiyor.
İsveç modeli
Birçok ülkede ilk Kovid-19 vakası görüldükten sonra yasaklar, önlemler ve kısıtlamalar tek tek hayata geçirilirken, İsveç’te süreç bu şekilde ilerlemedi. İsveç hükümeti vatandaşlara birtakım tavsiyelerde bulunarak, vatandaşlarından bu tavsiyelere uymalarını bekledi. Bu tavsiyeler, zorunlu olmadıkça ülke dışına çıkmama, evde kalma, hijyen kurallarına uyma, fiziksel mesafeye dikkat etme ve 70 yaş üstü akrabaları ziyaret etmeme gibi genel geçer kuralları içeriyor. Kişisel sorumluluğu ve gönüllüğü esas alan İsveç modeli, salgının sürü bağışıklığı yoluyla kademeli olarak etkisini yitireceği tezine dayanıyor.
Karantina kurallarına başvurulmayan ülkede alışveriş yerleri, restoranlar, spor salonları, kafeler ve barlar çalışmaya devam ediyor. Avrupa’nın neredeyse tüm ülkelerinde kapatılan ibadethaneler İsveç’te hâlâ açık durumda. Birçok ülkenin aksine, İsveçliler paskalyada kiliseleri doldurdular. Özel sektörde uzaktan/evden çalışma sistemi şirketlerin tercihine bırakıldı. Kamu kurumlarında bir takım kısıtlı önlemlere başvuruldu. Kreşlerin ve ilkokulların açık olduğu ülkede, lise ve üniversite eğitimlerine ara verildi. Kreş ve ilkokulların kapatılmamasıyla işgücü kaybının önlenmesi ve yaşlı nüfusun korunması hedeflendi. İlkokul ve kreşlerin tatil edilmesi durumunda torunlarına bakma görevini üstlenecek risk grubundaki yaşlılar için bu durumun daha tehlikeli olacağı düşünüldü.
Avrupa’da yaşlı nüfusun en fazla olduğu ülkeler arasında bulunan İsveç’te yetkililer, Kovid-19 mücadelesinde 70 yaş üstü ve kronik rahatsızlığı bulunan kişilerin korunmasına öncelik veriyor. Kronik hastalığı olmayan genç ve orta yaş grubundaki kişilere Kovid-19’un bulaşması öncelikli bir problem olarak değerlendirilmiyor. Salgının risk grubunda olmayan kişilere bulaşmasıyla zaman içinde toplumunun büyük bir çoğunluğunun virüse karşı bağışıklık kazanacağı ve uzun dönemde hastalığın etkisinin azalacağı düşünülüyor.
Önemli bir husus olarak İsveç’in Kovid-19’la mücadelesinde stratejileri ve politikalarını özerk bir kurum olan Halk Sağlığı Kurumu belirliyor. Bu kurumun başkanı epidemiyolog Anders Tegnell İsveç’in Kovid-19’la mücadelesinin mimarı ve en büyük savunucularından biri olarak gösteriliyor. Tegnell, İsveç modelinin bilime dayandığını ve yaptıklarının uzun dönemli bir strateji olduğunu vurguluyor. Hastalığın olabildiğince yavaş yayılmasını ve böylece sağlık sistemi ve sosyal düzenin çöküşünü engellemeyi hedeflediklerini söyleyen Tegnell ağır kısıtlamaların ve karantina uygulamalarının anlamsız olduğunu ve tarihsel bir dayanağı olmadığını iddia ediyor. Tegnell, “İsveç’in Kovid-19’la mücadeleye yaklaşımı bireysel kısıtlama ve sorumluluk üzerinden şekillenmektedir. Bu, İsveçlilerin temel çalışma usulüdür. Halkın yüzde 98’i gönüllülük esasıyla yürütülen mücadele kurallarına riayet etmektedir” şeklinde bir beyanda bulunarak, salgının yasaklarla değil toplumun uyarıları dikkate alarak ve içselleştirerek hareket etmesiyle aşılacağını savunmuştur.
Anders Tegnell’e göre gönüllük ve kişisel sorumluluğa dayanan bu modelin diğer bir boyutu da İsveç yasalarıdır. İsveç yasaları, salgın hastalıkların atlatılmasında en büyük sorumluluğu bireysel önlemlere dayandırmaktadır. Yasalara göre karantina uygulaması sadece kişi bazlı veya otel ve okul gibi küçük bir alanda gerçekleşebilir. Bölgesel ve ülke genelinde uygulanabilecek bir karantinaya mevcut yasalar izin vermemektedir. İnsanları eve kapatmanın ters etkileri olabileceği düşüncesi karantina uygulamalarına başvurulmamasındaki diğer bir sebep olarak gösteriliyor. Uzun ve sert geçen kış aylarından sonra havaların ısınmasıyla birlikte İsveç toplumu vaktinin çoğunu ev dışında geçiriyor. Uzmanlar bahar aylarında uygulanacak bir karantinanın psiko-sosyal etkileri olabileceği görüşünü paylaşıyor.
Ancak can kaybı ve vaka sayılarındaki artış ve özellikle başkent Stockholm’de durumun ciddi boyutlara gelmesi Halk Sağlığı Kurumu’na ve hükümete yönelik eleştirilerin artmasına yol açtı.
Halk Sağlığı Kurumu
Yukarıda da ifade edildiği gibi İsveç’te Kovid-19’la mücadele Halk Sağlığı Kurumu üzerinden yürütülüyor. 15 bilim insanından oluşan bir kurul haftada iki defa hükümete alınabilecek yeni kararlarla ilgili tavsiyelerde bulunuyor. İsveç Hükümeti Halk Sağlığı Kurumu’nun verdiği tavsiye kararlarını uygulayarak salgın sürecini yönetiyor.
İsveç siyasi sistemi, siyasi elitlerin ve hükümetin Halk Sağlığı Kurumu gibi idari kurumların işlerine karışmasını engelliyor. Dolasıyla İsveç’te Halk Sağlığı Kurumu sürecin başat aktörü durumunda. Kurumlara güvenin yüksek düzeyde olduğu İsveç’te gerek toplum gerekse hükümet ve siyasi elitler Halk Sağlığı Kurumu’na ve aldığı kararlara güven duyuyorlar. Keza son yapılan araştırmalar da bunu gösteriyor. İsveç’in en yüksek tirajlı gazetelerinden birisi olan Aftonbladet’te yayımlanan bir ankete göre Mart ayında Halk Sağlığı Kurumuna yüzde 50 oranında olan güven, Nisan ayında yüzde 71’e çıkmış durumda. Yine aynı araştırmaya göre hükümete güven oranı Mart ayında yüzde 34 iken Nisan itibarıyla yüzde 53’e çıkmış durumda. Halk Sağlığı Kurumuna ve hükümete olan güvenin artmasının bir sebebi de felaket senaryolarının gerçekleşmemesi olarak gösteriliyor.
Yükselen eleştiriler
Nisan ayı başında İsveç hükümeti ek önlemler alarak 50 kişinin üstündeki etkinlikleri ve huzurevi ziyaretlerini yasakladı. Avrupa Birliği dışından yapılan uçuşlara yasak getirdi. Ancak can kaybı ve vaka sayılarındaki artışa bakıldığında özellikle başkent Stockholm’de durumun ciddi boyutlara gelmesi Halk Sağlığı Kurumu’na ve hükümete yönelik eleştirilerin artmasına yol açtı. Bazı bilim insanları ve doktorlar önlemlerin artırılması için hükümete açık mektup yollayarak bu politikanın değişmesi gerektiğini savundular. İki bin bilim insanının imza attığı bu mektupta önlemlerin sıkılaşmaması durumunda rakamlarda bir patlama yaşanabileceği uyarısında bulunuldu. 12 Nisan tarihinde Dagens Nyheter gazetesinde yayımlanan bir makalede, 22 bilim insanı Halk Sağlık Kurumu’na tüm kafelerin ve okulların kapatılması çağrısında bulunarak kurumu daha sıkı önlemler almaya davet etti. Ayrıca makalede yaşlılarla ilgilenen sağlık çalışanlarına ekipman sağlanması ve tüm sağlık çalışanlarına Kovid-19 testi yapılması gerektiği belirtildi.
İdari bir kurum tarafından yürütülen Kovid-19’la mücadele sürecine ve yöntemine başlarda İsveç’teki siyasi partilerden ciddi bir eleştiri gelmedi. Fakat vaka ve ölüm sayılarındaki artışlar muhalefet cephesinde de tepkilere yol açtı. İsveç Demokratları’nın başkanı Jimmie Akesson hükümetin aldığı tedbirleri yetersiz bularak bir an önce daha sıkı önlemler almaya çağırdı. Okulların açık olmasını eleştiren Akesson insanların kurallara uymadığını ve dolasıyla tedbirlerin artırılması gerektiğini belirtti. Kovid-19’la mücadele sürecinde kontrolün tamamen Halk Sağlığı Kurumu’nda olması da eleştirdiği diğer bir husus oldu. Ayrıca hükümetin şirketlere yeterli düzeyde ekonomik yardım yapmadığını savunan Akesson faizlerin yüzde 0’a indirilmesi gerektiğini ve salgın sebebiyle işini kaybedenlere ekonomik destek verilmesi gerektiğini dile getirmiştir. Muhalefet partileri, hükümetin virüsün yayılmasını önlemekte ve yaşlıları korumakta yetersiz kaldığı görüşünde birleşiyor. Bu eleştirilere hak veren Başbakan Stefan Lofven İsveç’in salgına hazırlıksız yakalandığını kabul etti fakat kaynakların yetersiz oluşunda önceki hükümetlerin de sorumlu olduğunu savundu. Öte yandan Halk Sağlığı Kurumu Başkanı Tegnell yaptığı bir açıklamada ölüm oranlarının artmasını huzurevlerindeki can kayıplarının yüksek olmasına bağladı ve bunu öngöremediklerini dile getirdi.
Eleştiriler artarak devam etse de ne hükümet ne de Halk Sağlığı Kurumu tarafından, izlenen bu stratejinin tamamen değiştirileceğine dair herhangi bir görüş belirtilmiş durumda. Halk Sağlığı Kurumu Başkanı Tegnell 21 Nisan’da verdiği röportajda, ilerleyen süreçte yoğun bakımlarda ve vaka sayılarında büyük bir artış olacağını tahmin ettiklerini, fakat bunun diğer Avrupa ülkelerinde de yaşanan normal bir süreç olduğunu dile getirdi. Bu aşamada okulların kapatılmasının anlamsız olduğunu savunan Tegnell, en çok vakanın görüldüğü başkentte, eğrinin tepe noktasına ulaşmaya yaklaştıklarını dile getirdi. Öte yandan İsveç’in eski Halk Sağlığı Kurumu başkanlarından olan Johan Giesecke aynı yönde bir açıklama yaparak Stockholm’de sürü bağışıklığı belirtileri olduğunu ve Mayıs ayı ortalarında salgının kontrol altına alınacağını düşündüğünü dile getirdi. Giesecke, şu an başkentin yüzde 30’unun virüse yakalandığını ve bu rakam yüzde 60’a varınca kesin bir azalma bekleyebilecekleri tahmininde bulunmuştur. Başbakan Stefan Lofven ise son günlerdeki konuşmalarında, kişisel sorumluluğun önemine vurgu yapıyor. Uzmanlar bazı ekstra önlemler alınsa bile İsveç’in İtalya ve İspanya’daki gibi kötü bir duruma yaklaşmadığı sürece sürü bağışıklığı yönteminden vazgeçmeyeceğini belirtmekteler.