Politika
04 Tem 2019 16:18 Son Güncelleme: 05 Tem 2019 09:22

Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon her iki topluma ait

Kuzey Kıbrıs Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay, Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon yataklarına ilişkin 'bazı gerçeklerin hala sorgulanmadığını' vurgulayarak, "Öncelikle bu kaynaklar Kuzey Kıbrıs Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay, Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon yataklarına ilişkin 'bazı gerçeklerin hala sorgulanmadığını vurgulayarak, "Öncelikle bu kaynaklar her iki topluma ait. Bir diğer ifadeyle, Kıbrıs Türk'ü ve Rumlar bu kaynakların müşterek sahibidir" dedi.

Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon her iki topluma ait

Temaslarda bulunmak üzere İsviçre'ye giden Bakan Özersay, Birleşmiş Milletler (BM) Cenevre Ofisi'nde BM Cenevre Ofisine Akredite Basın Mensupları Birliği (ACANU) tarafından düzenlenen "Kıbrıs ve Doğu Akdeniz'de Son Gelişmeler" başlıklı basın toplantısında konuştu. 

İsviçre'nin Crans-Montana kentinde 2017 yılında Kıbrıs görüşmelerinin sonuçsuz kaldığını, ardından BM Kıbrıs Özel Temsilcisi Jane Holl Lute'nin göreve geldiğini anımsatan Özersay, görüşmelerdeki eksikliği hissedilen "ortak vizyon" arayışının devam ettiğini ifade etti. 

Özersay, Kıbrıs'ın geleceği ve kapsamlı bir çözümün "içerik" ve "prosedürlere" bağlı olduğunu vurgulayarak, son 50 yılda yapılan görüşmelerde sadece yetkilerin ve refahın paylaşıldığı federal devlet yapısının ele alınmasının çözüm yolunu tıkadığına işaret etti.

Kofi Annan Planı'nın 2014'te Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından reddedildiğini anlatan Özersay, eski BM Genel Sekreteri'nin Kıbrıs Cumhuriyeti'nin 'yetkileri ve refahı Türklerle paylaşmak istemediğini' söylediğini aktardı. "Bence bu durum aynen devam ediyor" diyen Özersay, yetki ve refah paylaşımı olmadan ortak bir zeminde anlaşmaya varmanın mümkün olamayacağını, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin Avrupa Birliği (AB) üyeliğinin avantajlarını sonuna kadar kullandığını ve ayrıca güven eksikliğinin hala sürdüğünü belirtti. 

'Gerçekler sorgulanmadı'

Bakan Özersay, Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon yatakları konusunda ise "bazı gerçeklerin hala sorgulanmadığını" vurgulayarak, şöyle konuştu:

"Öncelikle bu kaynaklar her iki topluma aittir. Bir diğer ifadeyle, Kıbrıs Türk'ü ve Rumlar bu kaynakların müşterek sahibidir. Ama, bu sorgulanmadı. Hatta bu gerçek, Yunanistan tarafının New York'taki BM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmalarda bile kabul edildi. AB ve BM tarafından da kabul edildi. BM Genel Sekreteri'nin pek çok raporunda da bu açık şekilde belirtildi. Biz bu karbon yataklarının müşterek sahibiyiz. Bu çok önemli unsur göz ardı edilemez." 

Kıbrıs'ta kapsamlı bir siyasi çözüme ulaşmadan da Kıbrıs Cumhuriyeti'yle karbon yatakları konusunda birlikte çalışma yapmaya hazır olduklarını 2011'de BM'ye ilettiklerini dile getiren Özersay, bu teklifin hala geçerli olduğunun altını çizdi. 

Özersay, "Her iki tarafa ait kaynakları birlikte kullanabiliriz. Bunu birlikte yapabiliriz. Fakat bu teklifimiz kabul edilmedi. Bundan dolayı biz de (hidrokarbon yatakları konusuna) Kıbrıs Cumhuriyeti'nin yaklaşımının aynısını takip ettik. Bu kaynakların kullanımının önüne geçilmesi için bir hamlede bulunmadık ama biz de aynı yaklaşımı takip ettik" diye konuştu. 

Kuzey Kıbrıs adına 'bir şirket olan' TPAO'ya lisans verdiklerini hatırlatan Özersay, bunun Kıbrıs Cumhuriyeti'nin diğer yabancı firmalara verdiği lisanstan hiçbir farkı olmadığını vurguladı. 

Özersay, "Bu konuda bizim duruşumuz açık. Bu duruş, herhangi bir çatışmanın elemine edildiği ve Doğu Akdeniz'de istikrarın kalıcı hale getirilmesidir. İhtiyaç olduğumuz tek şey dayanışmadır. Bu dayanışma ayrıca Kıbrıs'ta kalıcı bir çözümün başlangıcı olacaktır." diye konuştu.

"Bu konu hakkında doğrudan diyaloğa ihtiyacımız var" ifadesini kullanan Özersay, her iki taraftan da lisans alan şirketlere yetki verilerek karbon yatakları konusunda bir çözüme ulaşılması tavsiyesinde bulundu. 

'Kuzey Kıbrıs güvenli bir ülke'

Kuzey Kıbrıs'a düşen füze parçasıyla ilgili Özersay, Suriye'deki iç savaşın 2011'den bu yana devam ettiğini belirterek, "Son 8 yılda ilk kez bir füze Kıbrıs'a düştü. Demek istediğim bizim ülkemiz güvenlidir. Bu son derece müstesna bir durumdur" dedi.

Özersay, Kuzey Kıbrıs'ın New York temsilciliğinin BM nezdinde girişimde bulunarak olaya ilişkin endişelerinin dile getirildiğini kaydetti.

AB'ye eleştiri

Kıbrıs görüşmelerinin yeniden başlaması konusunda iyimser olup olmadığı yönündeki bir soru üzerine ise Özersay, şöyle devam etti: "Eğer görüşmelere tekrar başlayacaksak, görüşmelerin selameti açısından görüşme yapmamak daha iyi. Bunun nedeni, hiçbir sonucu olmayan Kıbrıs görüşmeleri yaptığımız zaman ve aynı uygulamalar devam ettiği sürece kimse statükonun anormalliğini sorgulamayacak. Bölgedeki olağandışı durumun sorgulanması gerekiyor. Sorunun temelindeki nedenleri sorgulamamız gerekiyor."

Özersay, AB'nin Kıbrıs konusuna bakış açısını da eleştirerek, Kıbrıs'taki mevcut anormal durumun AB tarafından özümsendiğini belirtti.

'Federal ottaklık modeli tükendi'

Kıbrıs'ta 50 yıldır süregelen görüşmelerin kısır döngü içinde çözümsüz kaldığına dikkati çeken Özersay, yeni müzakere sürecine başlamadan önce sahadaki gerçeklerin iyi kavranması gerektiğine işaret etti. 

Özersay, yeni bir görüşme sürecinin başlamadan önce, tarafların ne tür bir ortaklık istediği konusunda uzlaşmaya varması ve bunu özümsemesi gerektiğinin altını çizdi. 

Kıbrıs Türk tarafının çözüm için her türlü somut adımı attığını örnekleriyle anlatan Özersay, tek çözümün "federal Kıbrıs" olmadığını, başka çözüm yollarının da bulunabileceğine vurgu yaptı.

Özersay, "Bu adada birlikte yaşamanın bir yolunu bulmak zorundayız. Ama gerçeklerden de anlaşılacağı üzere bu yol federal ortaklık değildir. Son 50 yılda her türlü müzakere, tartışma, karşı argümanlar, diplomasi teknikleri ve müzakere çeşitlerinden bitkin düştüğümüze inanıyorum. Denedik, yorulduk ve başarısız olduk. Eğer yeni bir müzakere süreci başlatacaksak oturup neyi müzakere edeceğimizi tartışmamız gerekiyor. Hem kendi değerlendirmeme, hem de hükümetimin değerlendirmesine göre federal ortaklık modeli tükendi" değerlendirmesinde bulundu.

Bakan Özersay, Kıbrıs'ta 50 yıldır görüşülen paylaşmaya dayalı federal ortaklık modeli yerine iş birliğine dayanan farklı ortaklık modellerinin denenebileceğine işaret etti.