“Batı Nil Virüsü’nden değil, ihmalden öldü”

KKTC’de ilk “Batı Nil Virüsü” teşhisi konulan Topçuköylü 69 yaşındaki Kasım Aktaş’ın hayatını kaybetmesinin ardından kardeşi Arif Aktaş, yeni bir iddia ortaya attı

“KARDEŞİM 8 SAAT BOYUNCA SEDYEDE BEKLETİLDİ”

Arif Aktaş, “Batı Nil Virüsü” teşhisi konulan ve hayatını kaybeden kardeşi Kasım Aktaş’ın hastalıktan değil, doktorların ihmalinden öldüğünü öne sürdü. Aktaş, kardeşinin ‘yüksek ateş ve tansiyon’ şikâyetiyle Gazimağusa Devlet Hastanesi’ne gittiğinde, doktorların 2 gün boyunca hiçbir tahlil yapmadan onu eve gönderdiğini iddia etti. Aktaş, hastaneye son kez gittiklerinde ise kardeşinin 8 saat sedyede bekletildiğini ileri sürdü. Hiçbir doktorun kardeşiyle yeterince ilgilenmediğini savunan Aktaş, “Kardeşim özel hastaneye gitmeseydi sedye üzerinde ölecekti” dedi.

“DOKTORLARIN İLGİSİZLİĞİ KOMAYA NEDEN OLDU”

Arif Aktaş, Lefkoşa’ya sevk edildikten kısa süre sonra kardeşi Kasım Aktaş’a ‘Batı Nil Virüsü’ teşhisinin konulduğunu, ancak bu sürede virüsün tüm vücuda yayıldığını söyledi. Aktaş, söz konusu virüsün vücuttan temizlenebilmesi için doktorların 23 ünite kan istediğini belirterek kanı bulduklarını ancak kardeşine 3 gün sonra verilmeye başlandığını ileri sürdü. Aktaş, doktorların bu ilgisizliği yüzünden kardeşinin şuurunu kaybederek komaya girdiğini iddia etti

“HASTANEDE İÇ KANAMAYI DURDURACAK İLAÇ YOK''

Arif Aktaş, Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nde tedavi gören kardeşinin iç kanama geçirdiğini ve acilen ameliyata alınmak istendiğini, ancak hastanede ‘iç kanamayı durduracak ilacın olmaması’ gerekçesiyle doktorların ameliyata başlayamadığını öne sürdü. Aktaş, doktorların daha sonra söz konusu ilacı aile yakınlarından istediğini iddia ederek, “Bu nasıl bir ihmalkârlık? Bizi resmen ölüme terk ettiler” şeklinde konuştu.

Ahmet KARAGÖZLÜ

Ülkemizde ilk kez “Batı Nil Virüsü” teşhisi konulan Kasım Aktaş’ın ölümü ailesinde şok etkisi yarattı. Aslen Topçuköylü olan ve 69 yaşında hayata gözlerini yuman Kasım Aktaş’ın 21 Ağustos’ta yaşamını yitirmesinin ardından kardeşi Arif Aktaş, çok çarpıcı iddialarda bulundu. Kardeşinin doktorların ilgisizliği ve devlet hastanelerinin ihmali yüzünden öldüğünü ileri süren Arif Aktaş, bu konuda hukuk mücadelesi başlatacağına dikkat çekti. Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Mustafa Akçaba ise Kasım Aktaş’ın ölümü konusunda ailenin herhangi bir şikayeti varsa, bunu hastane yönetimine veya yargıya taşıması gerektiğini belirterek, “Bu işin yöntemi basınla değil, ilgili mercilerle çözülür. Eğer herhangi bir ihmal varsa bu soruşturulur ve kararını da yargı verir” dedi. Arif Aktaş, kardeşinin 18 Temmuz’da başlayan tedavi süreciyle ilgili yaşadıkları zorlu günleri anlattı.

Aktaş: Kardeşim 8 saat sedyede bekletildi

Arif Aktaş, kardeşinin ‘yüksek ateş ve tansiyon’ şikâyetiyle ilk başta Gazimağusa Devlet Hastanesi’ne başvurduğunu belirterek, ihmalin ilk kez orada yapıldığını ileri sürdü. Gazimağusa Devlet Hastanesi’nde görev yapan doktorların kardeşiyle ilgilenmediğini iddia eden Aktaş, şöyle devam etti: “Kardeşim ilk kez hastaneye gittiğinde oradaki doktorlar kardeşime hiçbir kan tahlili yapmadan iğne yapıp onu hemen eve gönderdi. Ancak kardeşim, eve gittiğinde ateşi ve tansiyonu bir türlü düşmediği için ertesi gün yine hastaneye gitmek zorunda kaldı. Doktorlar kardeşime o gün yine aynı işlemi yaptı. Yani onu yine tahlil yapmadan eve gönderdiler. Doktorların ilgisizliği yüzünden kardeşim maalesef bir sonraki gün daha çok kötüleşti. Bunun üzerine yine aynı hastaneye gitmek zorunda kaldı. Çünkü o an şuurunu kaybetmek üzereydi. Ama bu kez kardeşime hastanede bakabilecek bir tek doktor bulamadık… Kardeşim bu yüzden sedye üzerinde yaklaşık 8 saat boyunca doktorun gelmesini bekledi. Ancak aradan 8 saat geçmesine rağmen hiçbir doktor kardeşimle ilgilenmedi. Kardeşimin uzun bir süre sedyede beklediğini gören hastane yetkilileriyse hemen bir doktora telefon açtı ve acil olarak hastaneye gelmesi gerektiğini söyledi. Ancak yetkililerin doktora haber vermesine rağmen ilgili doktor ‘hastaneye gelip gelmeyeceğini’ bile söylemedi.”

“Özel hastaneye gitmeseydi, sedye üzerinde ölecekti”

Doktorların ilgisizliği yüzünden kardeşinin gittikçe kötüleşmeye başladığını öne süren Arif Aktaş, bunun üzerine kardeşini özel bir hastaneye götürmek zorunda kaldıklarını iddia etti. Kardeşini Yaşam Hastanesi’ne götürdüklerini söyleyen Aktaş, söz konusu hastanenin kardeşinden kan örnekleri alarak hemen tahlile gönderdiğini dile getirdi. Aktaş, doktorların tahlil sonuçlarının ardından kardeşinin vücudunda bir enfeksiyon tespit ettiğini ve bunun üzerine onu hemen ambulansla Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’ne sevk ettiğini belirtti. Arif Aktaş, “Kardeşim özel hastaneye gitmeseydi, 8 saat boyunca beklediği sedye üzerinde ölecekti” dedi.

“Hastanede doktor yoksa bu dükkanı kapatsınlar!”

Gazimağusa Devlet Hastanesi’nde kardeşine bakacak başka doktorun olmadığını ileri süren Aktaş, “Hastanede neden başka doktor yok? Eğer doktor yoksa bu dükkanı kapatsınlar” şeklinde sitem etti. Aktaş, Batı Nil Virüsü’nün sivrisinekler aracılığıyla bulaştığını ve bu virüsün kendisini, vücuda girdikten bir hafta sonra, yüksek ateş belirtisiyle gösterdiğini kaydetti. Söz konusu virüse erken müdahale edilmemesi durumunda, virüsün tıpkı kardeşine yaptığı gibi komaya neden olduğunu ifade etti. Aktaş, “Gazimağusa Hastanesi’ndeki doktorlar erken müdahale etmiş olsaydı, kardeşim bugün yaşıyor olacaktı” iddiasını ortaya koydu.

“Ambulanslar hastaları hızlıca yetiştiriyor ama…”

Aktaş, ambulansların ülkenin dört bir yanındaki hastaları yetiştirebilmek için zamana karşı yarıştığını, ancak buna rağmen doktorların hastalarla yeterince ilgilenmediğini öne sürdü. Birçok kişinin hastanelerde saatlerce bekletildiğini iddia eden Aktaş, şu şekilde devam etti: “Bazı doktorlar, hastalarını sırf kendi kliniklerinde muayene edebilmek için devlet hastanelerine giden birçok kişiyi ihmal ediyor ve bu ihmaller de ölümlere yol açıyor. Bu doktorların vicdanları rahat edebiliyor mu?” 

“İkinci ihmal Lefkoşa’da…”

Aktaş, Lefkoşa’ya sevk edildikten bir süre sonra kardeşine ‘Batı Nil Virüsü’ teşhisinin konulduğunu, ancak bu süre zarfında virüsün kardeşinin tüm vücuduna yayıldığını söyledi. Doktorların söz konusu virüsün kardeşinin vücudundan temizlenebilmesi için 23 ünite kana ihtiyaç duyduğunu söylediğini belirten Aktaş, “Doktorlar bu kanı acil olarak bizim bulmamızı istedi” dedi. Kan bulmanın sanıldığı kadar kolay bir şey olmadığına işaret eden Aktaş, şu iddiaları ileri sürdü: “Doktorlara ‘Madem acil kan gerekiyor, siz bu kanı verin, biz size daha sonra istenilenden daha fazlasını buluruz’ dememize rağmen kardeşime kan verilmedi. Biz bu kanı acilen nasıl bulabilirdik ki? Sonuçta kan ‘çarşıda’ satılmıyor ki hemen gidip alalım! Doktorlar bunu bilmiyor mu?” 

“Doktorların ilgisizliği, kardeşimi komaya soktu”

Doktorların hasta yakınlarından acilen kan istemesinden dolayı seferber olduklarını belirten Aktaş, yaklaşık 40 üniteye yakın kan bağışladıklarını, ancak bu kanın kardeşine 3 gün sonra verilmeye başlandığını iddia etti. Aktaş, doktorların ilgisizliği yüzünden kardeşinin daha sonra şuurunu kaybederek komaya girdiğini ileri sürdü. Arif Aktaş, “Kardeşim devlet hastanelerinde ihmallere maruz kaldı. Doktorlar ona erkenden müdahale etmiş olsaydı bu virüs tüm vücudu yayılmış olmayacaktı. Yani bu ihmaller cinayet sayılmalı… Çünkü kardeşim Batı Nil Virüsü’nden değil, ihmalden öldü.”

“Daha önce hiçbir rahatsızlığı yoktu”

Batı Nil Virüsü’ne yakalanmadan önce kardeşinin hiçbir rahatsızlığının olmadığının altını çizen Aktaş, yaşadığı acı günleri şöyle anlattı: “Kardeşim Lefkoşa Hastanesi’ne getirildiğinde onu küçücük bir odaya koydular. Onu en son gördüğümde, bilinci kendinde değildi. Bilinci kapalıydı. Ayrıca kan ter içindeydi ve elleri de titriyordu… Doktorlar bir türlü onu konuşturmayı başaramadı. O küçücük odada, sabaha kadar klima üzerine soğuk havası üfledi. Yoğun bakıma kaldırıldığında da klima üzerine üflüyordu. Klima yüzünden kardeşim daha sonra zatürre oldu. Nefes alamadığı için doktorlar onu solunum cihazına bağladı. Bilinci kapalı olduğunda dolayı da beslenebilmesi için burundan gıda almaya başladı. Bir keresinde onu gördüğümde, yanaklarına dokundum. Beni hissetti ve gözlerini açtı. Ona nasıl olduğunu sordum. Konuşamadığı için gözlerinden iki damla yaş akmıştı… Tüm bu süre zarfında, doktorlara sürekli olarak durumunun nasıl olduğunu sorduk. Ancak doktorlar her defasında bize ‘Hastanın durumu iyiye gidiyor’ şeklinde yanıt veriyordu. Yani doktorlar bize yalan söylüyordu. Çünkü günler sonra kardeşim burundan yeterince beslenemediği için yiyecekler, karnından delik açılarak direkt mideye verilmek istendi. Ancak doktorlar daha sonra kardeşimin virüsten dolayı böbreklerinin de iflas ettiğini söyledi. Yani aslında doktorlar kardeşimden ümidini kestiği için bahane bulmaya çalışıyordu.”

“Doktorlar ‘iç kanama ameliyat edilemez’ dedi

Arif Aktaş, kardeşinin hastanede kaldığı sürece her geçen gün daha da kötüleştiğini öne sürerek, bir gün doktorların kardeşini acilen ameliyat etmesi gerektiğini söylediğini iddia etti. Kardeşinin hastalıktan dolayı iç kanama geçirdiğini öne süren Aktaş, şu iddiaları ileri sürdü: “Doktorlar hastanede olduğumuz bir gün kardeşimin iç kanama geçirdiğini ve hemen ameliyata alınması gerektiğini söyledi. Doktorlar ayrıca bize, ‘Hastayı bu şekilde bırakırsak ölebilir. Ama hemen ameliyat edersek de yüzde elli ölme ihtimali var’ diye konuştu. Biz de hasta yakınları olarak, kardeşimin ameliyat edilmesine izin verdik. Doktorlar bizden gerekli izni alınca kardeşimi ameliyata aldı. En azından biz ilk başta öyle sanıyorduk… Biz hastane koridorunda ameliyatın başarılı geçmesi için dua ederken doktor yanımıza geldi. Biz doktorun, ‘ameliyat başarılı geçti’ demesini beklerken, doktor, ameliyatın yapılamadığını söyledi. ‘Niye yapmadınız?’ diye sorduğumuzda da doktor; ‘İç kanaması olan bir hasta ameliyat edilemez’ yanıtını verdi. Bu yanıt bize şok etkisi yarattı…”

“Hastanede iç kanamayı durduracak ilaç yok”

Doktorların kardeşinde iç kanama olduğunu bildiği halde onu ameliyat etmemesine anlam veremediklerini öne süren Aktaş, yaşadığı acıya şu iddialarla devam etti: “Doktor daha önce bize kardeşimin acilen ameliyat edilmesi gerektiğini söylemişti. Kardeşimin ameliyata niye alınamadığını sorduğumuzda doktorun bize verdiği yanıt ‘hastanede iç kanamayı durduracak ilaç yok. Bu ilaçlar çok pahalı olduğundan dolayı da ameliyata başlayamadık’ şeklinde oldu. Doktor daha sonra bize iç kanamayı durduracak olan ilacın reçetesini vererek bu ilacı bizim almamız gerektiğini söyledi. Hastanelerde tedavi gören kişilere verebileceğimiz ne ilacımız, ne de kanımız var… Bu nasıl bir ihmalkârlık? Bu nasıl olur? Bizi resmen ölüme terk ediyorlar.” Arif Aktaş, kardeşinin kanının yerde kalmaması için mücadele edeceğini, ancak bu saatten sonra kardeşinin geri gelmeyeceğini söyledi. “Kardeşimin ölümünde sorumluluğu olan herkesin hukuk yoluyla cezalandırılabilmesi için çalışacağının altını çizen Aktaş, “Bu saatten sonra kardeşim geri gelmeyecek. Ama ben Arif Aktaş’sam kardeşimin kanı yerde kalmayacak. Bir insan bir suç işliyorsa veya ihmal yüzünden bir başkasının ölümüne sebep oluyorsa, bu kişilerin cezalandırılması gerekir. Aksi takdirde bu kişiler aynı suçları ikinci defa işleyebilir. Buradan Sayın Sağlık Bakanımız Ali Pilli’ye de kardeşimin ölümünde ihmali olan herkesi bulup görevinden alması için çağrıda bulunuyorum” ifadelerini kullandı.